Asyanın İncisi Bir Zamanların Bilim Şehri ; Semerkand
Semerkand - Registan Meydanı
Semerkant, yüzyıllar boyunca Orta Asya'nın kültür ve bilim kenti oldu. Günümüzde Özbekistan sınırları içinde yer alan kent, Timur'un görkemli imparatorluğu'nun da başkentiydi. Bu dönemde inşa edilen yapılarla dikkat çeken Semerkant, günümüzde Özbekistan'ın en çok turist çeken bölgesi konumundadır.Bir zamanlar Orta Asya'nın ilim şehriydi.
Registan Meydanı, şehrin kalbi olarak kabul edilir; bu meydanda üzeri çinilerle kaplı, heybetiyle her göreni etkileyen devasa yapılar bulunur. Bunların biri 15. yüzyılda yapılan Uluğ Bey Medresesi’dir. Uluğ Bey astronomi alanında önemli çalışmaları bulunan bir bilim insanıdır. Burada matematik, kimya, astronomi gibi alanlarda ders verilmiştir. Alanda yer alan diğer medreseler ise Yaldızlı Medrese ve Kaplanlı Medrese’dir.
Semerkant, Orta Asya’nın en değerli, en verimli topraklarında kurulmuştur. Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin arasında yer alan Maveraünnehir’de çağlar önce kurulan masallar şehri, tarihi boyunca büyük devletler tarafından paylaşılamamıştır. Semerkant’ın bu kadar eskiye uzanan tarihi, birçok değerli miras bırakmıştır ve şehir UNESCO Kültürel Miras Listesi’ne dâhil edilmiştir.
(Sağdaki ve alttaki görseller Maveraünnehir bölgesini gösterir).
Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan ve bereketli toprakları, kültürel ve ekonomik açıdan önemli coğrafi konumu nedeniyle kurulduğu günden itibaren önemli bir şehir olan Semerkant, geçmişin tüm zenginliğini sokaklarında, mimarisinde yaşatır. Bu sebeple Semerkant’ı gezmek herhangi bir şehri gezmekten çok farklı bir deneyimdir.
Mavi kubbelerle kaplı medreselere, çinilerle süslenmiş kervansaraylara, görkemli cami ve külliyelere sahip Semerkant, adeta açık hava müzesini andırıyor.
Orta Asya'nın mavi kubbelerle kaplı incisi Semerkant, sahip olduğu tarihi miras ve manevi ikliminin yanı sıra dönemin önemli şahsiyetlerinin yetiştiği topraklarada ev sahipliği yapıyor.
Bir dönem ilim ve sanatın kalbinin attığı şehir Semerkant, çok sayıda tarihi ve kültürel yapıyı bünyesinde barındırıyor. Mavi kubbelerle kaplı medreseleri, çinilerle süslenmiş kervansarayları, görkemli camileri ve külliyeleriyle adeta açık hava müzesini andıran Semerkant, Türklerin "ata yurdu" Özbekistan'ın en güzide şehirlerinden biri.
Günümüzde Özbekistan sınırları içinde bulunan Semerkant, dünya üzerindeki en eski şehirlerden biri olarak kabul edilir.
.
Semerkant’ın güzelliği ve etkileyici tarihi edebiyatta da yer bulur. Ünlü yazar Amin Maalouf’un “Semerkant” romanı Ömer Hayyam’ın Rubaiyat’ı çevresinde gelişen ve Semerkant’ta geçen öykülerden oluşur. Ünlü yazar bu güzel şehir için “Semerkant, dünyanın güneşe dönük en güzel yüzü.” demiştir.
Semerkant’ta güneşin doğuşunun ayrı bir güzel olduğu söylenir ve bu güzellik sadece yakın coğrafyanın edebiyatçılarını değil, Batılı sanatçıları da etkilemiştir. Ünlü şair ve yazar Edgar Allan Poe da Semerkant’ın büyüsüne kayıtsız kalamamış ve şöyle yazmıştır: “… Ve şimdi bakışlarını Semerkant üzerinde gezdir! O yeryüzünün kraliçesi değil mi? Tüm kentlerin kaderini ellerinde tutmuyor mu?”
Sokaklarında gezerken kendinizi tarihi bir yolculuğa çıkmış gibi hissedeceğiniz Semerkant’ta farklı zaman dilimlerinden kalan birçok mimari eser bulunur.
Semerkant’a gitme şansı bulursanız; Bibi Hanım Camii, Gur Emir Medresesi, Şah-ı Zinde Camii ve Türbeleri, Eski Ticaret Çarşısı, Kok Sarayı’nın kalıntılarını görmek isteyebilirsiniz.
Bibi Hanım Camii
Timur’un karısı olan Bibi Hatun adına, Timur tarafından yaptırılan camidir. Timur’un gücünü sembolize edercesine, oldukça büyük ölçülerde yaptırılmıştır.
Hindistan’da kazandığı zaferin anıtı olarak yapıldığı da bilinir. Tuğladan yapılmış ve çinilerle süslenmiş olan bu cami, mimari açıdan önemli ve göz kamaştırıcı bir eserdir.
Gür-i Emir Türbesi
Mavi kubbelerle dolu şehrin en özel yapılarından biri de Gür-i Emir Türbesi’dir.Timur Han’ın mezarının burada bulunması, yapıyı önemli kılan başlıca sebeptir.
Mozaik ve tuğlaların ahenkli birleşimi ile tasarlanan türbe, Orta Asya mimarisinin başarılı örneklerindendir.
Şah-ı Zinde Camii ve Türbeleri
Shah-i Zinda ismi ("yaşayan kral" anlamına gelir) Peygamber Muhammed'in kuzeni Abbas oğlu Kusam'ın buraya gömüldüğü efsanesiyle bağlantılıdır. İslam'ı vaaz üzere 7. yüzyılda İslami fetihler ile birlikte Semerkant'a geldi. Popüler efsaneler onun inancına karşı kafasının kesildiğini ama ölmediğini, kafasını alıp ve şu anda hala yaşamakta olduğu.
Registan Meydanı
Şehrin kalbi kabul edilir.Türkçede “kumlu yer” anlamına gelen Registan; üç ayrı medresenin, kafelerin ve camilerin bulunduğu, buram buram tarih kokan bir yerdir.
Hatta bazı kaynaklarda kültürlerin kesiştiği yer olarak tasvir edilir.
Uluğ Bey Medresesi
Timur İmparatorluğu’nun dördüncü sultanı, aynı zamanda önemli Türk matematikçilerinden olan Uluğ Bey tarafından yaptırılan medresedir.
Yapının inşası; 1417-1420 yılları arasında tamamlanmıştır. O dönemlerde Orta Asya’nın en önemli eğitim kurumu olarak kabul edilmiştir.
Şirdor Medresesi
Mimari olarak Uluğ Bey Medresesi’nin birebir kopyasıdır ve orijinalinden 20 yıl sonra inşa edilmiştir.
Binada aslanlar tarafından avlanan ceylanlar ve güneş adam figürleri bulunmaktadır. Bu sebeple diğer adı, Aslanlı Medrese’dir.
Tilla-Kari Medresesi
Medrese olarak inşa edilse de cami olarak kullanılmış ve 17. yüzyıl döneminde şehrin en büyük camisi olmuştur.
19. yüzyıla kadar da cami olarak kullanılmaya devam edilmiştir.
Uluğ Bey Rasathanesi
1428 yılında yapılan rasathane, gök bilimi araştırmaları için kullanılmıştır.
Uluğ Bey, matematikçi kimliğinin yanı sıra, ilk yıldız haritasını yapan kişidir. Ayrıca; bir yılın kaç gün olduğunu 15 saniyelik hata payıyla bulan, dünyanın güneş etrafında döndüğünü ve gezegenlerin varlığını tespit eden kişidir. Bu yüzden bu rasathaneyi kurmuş ve çalışmalarını burada sürdürmüştür.
Dönemlerinin önemli astronomları olan Ali Kuşçu, Bursalı Kadızade Rumi ve Gıyaseddin Cemşid de burada çalışmalar yapmışlardır.
Şarap Müzesi
Özbekistan, Rus işgaline uğramasının ardından üzüm yetiştiriciliği ve şarap üretimi merkezi olarak öne çıkmaya başlamıştır.
Oldukça iyi Rus şarapları üretilmiş ve ünlü hale gelmiştir. Bu müzede de Rus şaraplarının tarihi, işgalden sonra nasıl üretime başlandığı ile ilgili yolculuk sergileniyor. Aynı zamanda şarap tadımı da yapılıyor.
Afrasiyab Müzesi
Afrasiyab Müzesi, şehrin kuzeyindeki Afrasiyab Antik Kenti’nden çıkarılan eserlerin sergilendiği önemli bir arkeolojik müzedir.
Antik Kent, 13. yüzyıl başlarında Moğollar tarafından yıkılmıştır ve sonrasında oradan kurtarılan eserler için bu müze inşa edilmiştir.
Sergilenen eserlerle 7 ve 8. yüzyıllara ışık tutan Afrasiyab, mutlaka ziyaret edilmesi gereken etkileyici bir müzedir.
Gördüğünüz gibi Semerkand'da bir çok tarihi eser mevcut. İnsan şehrin tarihini ve yaşanmışlıklarını merak ediyor. Gelin şehrin tarihine bir göz atalım.
İran mitolojisine göre şehrin kurucusu Feridun.
Rivayetler, dünyanın en eski şehirlerinden biri olan Semerkant'ın kuruluşunu mitolojik olarak Firdevsî'nin Şehnâme adlı eserinin baş kahramanlarından Feridun'a dayandırmaktadır.
Avesta ve Şehnâme'ye göre İslam öncesi İran hanedanlarının ilki olan Pişdâdîler'e mensup yarı mitolojik bir karakter olan Feridun, hakimiyeti altındaki toprakları üç oğlu arasında taksim etmiştir. Selm'e Hindistan'ı, Îrec'e İran'ı, Tûr'a da Turan'ı vermiştir.
Turan ile İran arasına Siriderya nehrini sınır olarak koymuş, sonra da oğlu Tûr için Semerkant'ı inşa ettirmiştir. Şehname'nin, en önemli karakterlerinden olan ve Tur'un soyundan gelen efsanevi Turan hükümdarı Efrâsiyâb, Semerkant'ı imar edip oraya yerleşmiştir.
Efrasiyab arkeolojik sit alanı
Orta Asya'nın Türkî halkları tarafından bir kahraman olarak benimsenen ve kendisine birçok hikmetli sözler ve öğütler atfedilen Efrâsiyâb’ın Semerkant hâkimiyetiyle ilgili rivayetlerden, o dönemde henüz varolmayan Semerkant'ı değil ancak şehrin kurulduğu bölgeyi egemenlik altına aldığı anlaşılmaktadır. Tepedeki kale için kullanılan Efrâsiyâb kalesi terimi yazılı kaynaklarda 17. yüzyılın sonlarından itibaren görülmektedir. Bu nedenle eski şehrin antik dönemden günümüze ulaşan harabelerinin bulunduğu arkeolojik alana Efrâsiyâb adı verilmiştir.
Başka bir rivayete göre Semerkant ilk defa İslam öncesi İran hanedanlarından ikincisi olan Keyânî hükümdarlarından Keykâvus tarafından inşa edilmiştir.
Büyük İskender
Semerkant şehrini İskender'in kurduğu şeklinde rivayetler de bulunmaktadır. İskender, fethettiği bölgelerde İskenderiye adını yaşayan on iki büyük şehir kurmuştur. Bunlardan üçü Horasan bölgesinde olup Semerkant'ta bunlardan biridir.
Önceleri İskenderiye adıyla bilinen bu şehrin ismi zamanla değişip Semerkant adını almıştır. İskender, bölgeye vardığında çok kıymet verdiği ve son derece saygı duyduğu yanındaki bir şahıs hastalanmıştır. Hastanın rahatsızlığı orada konaklamaya başladıktan sonra azalınca doktorların buranın havasının sağlıklı olduğunu belirtip burada konaklamalarını söylemesi üzerine burada kalmaya devam edilmiş ve eğer burada ikamet edilirse hastanın tamamen iyileşeceği umulmuştur. Bunun üzerine İskender yanında bulunan komutanlarına buraya yerleşilmesini, herkesin içinde oturabileceği bir ev bina etmesini ve orada bir kanalın açılmasını emretmiştir. Bunun üzerine 12 bin asker, 12 bin ev ve şehrin içinden geçen büyük kanalla birlikte evlerin içinde akan arklar inşa etmişlerdir.
Başka bir rivayete göre Semer, İskender'in cariyelerinden birinin ismidir. İskender, Semerkant şehrini bu cariye için inşa etmiştir. Ancak tarihi ve arkeolojik olarak ele alındığında İskender'in bölgeye geldiğinde Semerkant şehrinin zaten var olduğu görülmektedir. Bu rivayetlerin, onun şehrin büyük dış surlarını yaptırması ve bölgede üç yıl süren mücadeleleri esnasında Semerkant'ı ana karargah olarak kullanması ile ilgili olduğu görüşü yaygındır.
Antik Semerkant'ın harabelerinin bulunduğu Efrâsiyâb tepesindeki ilk kazı çalışmaları 19. yüzyılın sonunda Rus arkeolog Nikolay Veselovsky tarafından gerçekleştirildi. Efrâsiyâb kalıntıları Sovyetler Birliği döneminde devlet koruması altında alınarak arkeolojik sit alanı olarak ilan edildi ve 1970 yılında uzun yıllardır toplanan kazı ve bilimsel araştırma buluntularını barındıran, bir Afrasiyab Müzesi kuruldu. Ancak, Semerkant'ın kesin olarak ne zaman kurulduğuna dair bir kanıt yoktur. Semerkant Arkeoloji Enstitüsü araştırmacıları kentin MÖ 8. ve 7. yüzyıllar arasında varlığını savunuyorlar. Şehir sınırları içinde yapılan arkeolojik kazılarda, Geç Paleolitik döneme kadar uzanan kırk bin yıl öncesine dayanan insan yaşamına dair izler ortaya çıkarılmıştır. Şehrin banliyölerinde M.Ö. 12 - 7. binlere tarihlendirilen bir grup Mezolitik dönem arkeolojik alanlar keşfedilmiştir. Şehri su ile besleyen Zerefşan Nehrine bağlı Siab ve Darg'om kanallarının, MÖ 7. ila 5. yüzyıllarda erken Demir Çağında oluştuğu tespit edilmiştir.
Semerkant, ilk olarak bugünkü şehir merkezinin kuzeyinde kalan Zerefşan Nehrinin güney kıyısındaki vadiye hakim yüksek bir mevkide kurulmuştu. Cengiz Han'ın 1220'de şehri tahrip etmesinden sonra daha güneyde bugünkü modern Semerkant’ın bulunduğu bölgede yeni bir şehir kurulmuştur.
Büyük Kiros
Elde edilen arkeolojik ve tarihi verilere göre Semerkant'ın, M.Ö 535 yılında Pers hükümdarı Büyük Kiros tarafından ileri bir karakol olarak kurulduğu anlaşılmaktadır.
Arkeolojik verilere göre şehir Persler dönemde 218,5 hektarlık bir alanı kaplamakta olup o dönemde Orta Asya’nın, hatta dünyanın en büyük şehirlerinden biri konumundaydı. Semerkant ilk zamanlardan itibaren Soğd, medeniyetinin merkezi konumundaydı.Soğdiana satraplığının yönetim merkezi olarak uzun süre Ahameniş İmparatorluğu'nda önemli bir rol oynadı.
Büyük İskender İmparatorluğu (Makedonya İmparatorlğu)
Semerkant'ın tarih sahnesine çıkışı, Makedonya Kralı Büyük İskender'in Pers İmparatorluğunu yıktıktan sonra M.Ö. 329'da Soğdiana'yı ele geçirmesiyle gerçekleşir. Antik Yunanlar tarafından Marakanda adıyla anılan Semerkant'ı zapteden Büyük İskender, kendisine karşı ayaklanmayı bahane ederek şehri yakıp yıktı. Ancak şehri dışarıdan gelecek saldırılardan korumak için etrafına büyük bir surla inşa ettirdi.
Semerkant, İskender'in ilk fetihleri sırasında önemli zararlar görmesine rağmen hızla toparlandı ve yeni Helen etkisi altında gelişti. İskender'in ölümünden sonra şehir, İskender'in komutanlarından Selevkos’un eline geçti.
Antik Semerkant ile ilgili en eski arkeolojik kalıntılar Selevkos kralı I. Antiokhos dönemine aittir. Şehir, M.Ö 189 yılında Helenistik dönem krallıklarından Grek-Baktriya Krallığı'nın sınırları içerisine dahil oldu. Ancak Yunanlar şehirde küçük bir idareci sınıf olarak kaldı. Hakim dilin Soğdca olduğu şehirde nüfusun çoğunluğunu İran menşeli Soğdlar oluşturmaya devam etti.
Semerkant’ın başşehiri olduğu Soğdiana'da mutlak bir hükümranlık yoktu. Merkez Semerkant’ın üstünlüğünün tanındığı bağımsız Soğd krallıklarından oluşan bir konfedarasyondu. Bölgede İran kültürü ve Budizm kültürü bir arada yaşıyordu. Semerkant'ın Soğd halkının çoğunluğu, Zerdüştîlik ve Zerdüştîlikten ilham alan Mazdeizm ve Maniheizm gibi inançlara mensuptu. Şehirde küçük bir Budist topluluk ta yaşamaktaydı. Şehir, özellikle 6. yüzılda Nestûrîliğin merkezi haline geldi. Ticari aktiviteler için bu bölgeye gelen Nestûrî misyonerler aracılığı ile bu din yayılma göstererek, 530 yılına doğru Semerkant metropolitliği açılarak şehirde kilise ve manastırlar inşa edilmiştir.
5. yüzyılın ortalarına doğru Semerkant’ı hâkimiyetleri altına alan Eftalitler (Ak Hunlar), vergi almakla yetinip Soğdiğana'nın idaresini yerel hânedanlara bıraktılar.
6. yüzyılın ortalarında büyük bir güç haline gelen Kök-Türk Kağanlığı, Eftalitleri yenilgiye uğratarak 562 yılında Semerkant ve Soğdiğana'yı hakimiyeti altına aldı.
Kök-Türk Kağanlığının batı kanadı yöneticisi İstemi Yabgu, Semerkant'ın iyi birer tüccar olan ve çevre ülkeleri tanıyan Soğd ahalisini, elçilik heyetlerinde görevlendirdi.
Kök-Türk Kağanlığı armağanlar, yağmalar ve ticaret sayesinde elde ettikleri ipekleri Soğd şehir devletlerindeki tüccarlar sayesinde batıya satıp ticari üstünlüğü ele geçirdi.
İhşîd adı verilen Soğd yöneticiler Kök-Türk kağanlarının kızlarıyla evlenerek ailevi bağ da kurmuşlardı. Soğd tüccarları Türklerin koruması altındaki İpek yolu üzerinde çok etkili hale gelerek Çin’den İtalya’ya kadar uzanan ticareti kontrollerine aldılar. Semerkant bu dönemde Orta Asya’nın ekonomik, siyasal ve kültürel merkezi oldu.
Çin- Tang Hanedanlığı
659'da Çin'in Batı Kök-Türk Kağanlığına son vermesiyle Semerkant ve Soğdiana Çin hakimiyeti altına girdi.
Bu dönemde Semerkant Soğd İhşîdliği, şeklen Çin'e bağlı olmakla birlikte neredeyse tam bağımsız durumdaydı;ayrıca Türk nüfuzunun kuvvetli etkileri de görülüyordu.
Çin’den (İpek yolu), Türk ülkeleri, Hindistan ve Afganistan’dan (Baharat yolu), Merv ve Buhara üzerinden, İran’dan gelen çok önemli ticaret yollarının kesişme noktası olan mükemmel bir coğrafyada yer alması Semerkant’ın önemli bir kültür ve ticaret merkezi olmasını sağladı.
Emeviler
Müslüman Arapların, Semarkant'ı fethetmek için ilk girişimleri Emevî Halifesi Muaviye döneminde gerçekleşti. Emevîlerin Semerkant'a ilk seferi de 676 yılında Horasan valisi Saîd bin Osman tarafından düzenledi. Üç gün süren kuşatmadan sonra Saîd, Sermerkantlılara çok kayıp verdirmesine rağmen şehri ele geçiremedi. Şehir halkı Saîd'in şehri savaş yoluyla ele geçirip orada bulunanları öldürmesinden çekindiği için barış istediler. Semerkant Kralı Tarhûn’un, müslüman Araplara 700 bin dirhem vergi ödemeyi ve ileri gelenlerin çocuklarından rehineler vermeyi kabul etmesi karşılığında barış yapıldı.
Kuşatma esnasında müslüman Araplar kendi içlerinde önemli bazı kişiler olmak üzere epeyce şehit vermişlerdi. Kuşatma sırasında şehit düşenler arasında İslam peygamberi Muhammed'in kuzeni Kusem bin Abbas da yer almaktaydı. Ölümünden çok sonra İslam bu topraklarda tamamen hakim din konumuna geldikten sonra onun mezarının çekirdeğini oluşturduğu Şah-ı Zinde, muazzam bir mezarlar kompleksi haline dönüşecektir.
Semerkant Kralı Tarhûn’un anlaşmayı bozması üzerine itaatten ayrılan Semerkant'a Emevîler'in ikinci seferleri Halife Yezîd tarafından Horasan valiliğine getirilen Selm bin Ziyâd tarafından gerçekleştirildi. Selm, bu sefer esnasında büyük ganimet elde etse de seferin yine kalıcı bir sonucu olmamıştır.
.
.
Bu dönemde Çin boyundurluğundan kurtularak yeniden büyük bir güç haline gelen Kök-Türk Kağanlığı, Soğdiğana hakimiyetini sağlamak için tekrar harekete geçmişti. 700 yılında Kapgan Kağan döneminde, Tonyukuk ve onun emrinde olan Bilge ve Kültigin, büyük bir kuvvetle Siriderya'yı geçerek Soğdiğana'ya girdiler. İçlerinde Semerkant'ın da bulunduğu altı Soğd şehir devletinin idarelerini düzenleyerek bunları tekrardan Kök-Türk Kağanlığına bağladılar. Bu olay, Bilge Kağan'ın kendi adına diktirdiği Bilge Kağan Yazıtında yer almaktadır.
2.Köktürk Devleti
Halife Yezîd'in ölümünden sonra çıkan karışıklıklar nedeniyle Emevîler, Kök-Türk Kağanlığının bölgedeki ilerleyişine seyirci kalmışlardı.
Ancak I. Velid döneminde en parlak günlerini yaşayan Emevîler’in Horasan valisi Kuteybe bin Müslim, 711 yılında Semerkant'ın kesin olarak fethini gerçekleştirdi. Taberî, Kuteybe'nin Semerkant’ı ele geçirdiği esnada çok sayıda Zerdüştî ateş tapınağı ve iki de Budist manastırının yıkıldığını bildirmektedir.
Emeviler
Mâverâünnehir
İslam coğrafyacıları, müslüman Araplar'ın ilk fetihleri sırasında, Amuderya'nın kuzeyinde fethettikleri, Semerkant'ın da yönetim merkezi olduğu Soğdiana bölgesini kapsayan bölgeye, Arapça'da nehrin öte tarafında bulunan yer anlamına gelen Mâverâünnehir adını vermişlerdir.
Mâverâünnehir, ilk fetih yıllarından itibaren idari açıdan Emevîlerin Horasan eyaletine bağlıydı. Fetihten itibaren Semerkant, Mâverâünnehir’deki diğer bölgelerin fethinde önemli bir üs olarak kullanıldı. Kuteybe zamanında Soğdlu askerlerden kurulmuş olan 30.000 kişilik birlikler İslâm ordusu içinde önemli bir yer edindi. Emevî Halifesi II. Ömer'in görevlendirdiği tebliğ heyetlerinin çalışmaları sonucu Semerkant ve çevresinde çok sayıda kişi İslâm'a girdi.
750'de Abbâsîler, Emevî hilafetine son vererek iş başına geldikten sonra İslâm dünyasında ilk kâğıt değirmeni Semarkant'ta yapıldı. 751 yılında Talas savaşından iki Çin tutuklusundan öğrenilen Kâğıt imalâtı diğer İslâm ülkelerine, daha sonra da Avrupa'ya yayılmıştır.
Samaniler
Abbâsî hilafetinin merkeziyetçi idaresi gevşeyince İranî kökenli Samanîler, Mâverâünnehir'de önemli bir güç olarak yükseldi.
Abbâsî halifesi Mutemid, 875'te bir menşurla bütün Mâverâünnehir’in yönetimini Sâmânîlerlerden Emir Nasr'a verdi. Samânîler’in Mâverâünnehir ve Horasan’da sağladığı siyasi istikrar ve yoğun ticarî faaliyetler neticesinde Semerkant, ilmî, kültürel ve ekonomik açıdan İslâm dünyasının en önemli merkezlerinden biri haline geldi.
10. yüzyılın önemli İslam coğrafyacısı ve tariçisi İbn Havkal, Semerkant'ın, dünyanın her tarafından gelen tüccarlar ve onların getirdikleri mallarla dolup taştığını söyleyerek şehir hakkında geniş bilgi verir. Semerkant özellikle kâğıdı, ipek, yün kumaş ve dokumaları ile de meşhurdu.
Taçik/Tazik adı Eski Farsça'da Arap demek iken 7. yy’dan sonra Arap dinine mensup kişi, Müslüman anlamını kazanmıştır. Maveraünnehir'in Müslüman olmayan halkı İslamiyeti kabul eden İranî halka Tacik demişlerdir.
Sâmânîler döneminde Semerkant’ta nüfusun çoğunluğunu Farsça konuşan Tacikler oluşturuyordu. Nüfus bakımından ikinci sırada Türkler ve onların ardından Araplar geliyordu. Müslüman nüfusun giderek arttığı bu dönemde Semerkant ve çevresinde hala azımsanmayacak miktarda Yahudi ve Nesturi Hristiyan vardı.
Ömer Hayyam (1048 - 1131)
Sâmânîler döneminde Semerkant, çok sayıda âlim ve şair yetişmiştir. Farsça, özellikle Samanîler döneminde Semerkant'ta hakim dil ve kültür haline gelmiştir. Türkî hanedanlar döneminde dahi resmi yazışma dili Farsça olmaya devam etmiştir. Semerkant, Buhara ile birlikte Arap alfabesiyle yazılan Yeni Farsça'nın doğup geliştiği şehirlerden biri olmuştur.
Burada, Farsça'nın birçok klasik şairi ve yazarı doğup büyümüş veya yaşamıştır. En ünlülerinden Ömer Hayyam eğitimini Semerkant medreselerinde almış, Farsça edebiyatın kurucusu olarak kabul edilen Rudekî ile Nizamî-i Aruzî ve Sûzenî-i Semerkandî de burada doğmuştur. Farsça, Semerkant'ta Sovyet dönemine kadar da bu üstünlüğünü korumuştur.
Semerkant 11. yüzyılın başında kaynaklarda Türkistan ve Uygur hanları olarak adlandırılan Karahanlılar’ın eline geçti ve 1052’de Tamgaç Han, Semerkant’ı başşehri yaptı.
Böri Tegin Tamgaç Buğra Han zamanında Semerkant, cami, medrese, hastane, kervansaray, hamam, çarşı gibi imar faliyetlerinin yoğunlaşmasıyla daha da gelişti.
Böri Tegin Tamgaç Buğra Han'ın yaptırdığı medrese Kusem bin Abbas türbesinin karşısında bulunuyordu. Hükümdar kalesinin güneybatısında IV. İbrahim Kılıç Tamgaç Han tarafından bir saray yaptırılmıştı.
1084 yılında Selçuklu Sultanı Melikşah tarafından hâkimiyet altına alınan Semerkant, 1206'da Hârezmşâhlar'ın egemenliği altına girdi.
Cengiz Han, Mart 1220'de Semerkant önlerine geldiğinde Semerkant halkının gözü savaştan korktuğu için şehri teslim etmeye karar verdiler. Şehrin kadısından, şeyhülislamından ve alimlerinden oluşan bir heyeti Cengiz Han'a yolladılar. İbnül Esir'e göre şehir teslim olduğu için katliam olmadı. Cengiz Han'a Semerkant'ta verilen kalifiye zanaatkar sayısı 30 bin kişi kadardı. Yağmalama ve haraçtan sonra şehir halkı evlerine dönebildi.
Çağatay Hanlığı
O dönemde Çağatay Hanlığı toprakları içerisinde yer alan Semerkant'ta 1336'da dünyaya gelen Timur, 1370'te Çağatay Hanlığı'nın batısını kontrol altına alan askeri bir lider olarak kendini gösterdi.
Emir Timur (1336 - 1405)
Semerkant’ın yeniden imarı ve ikinci parlak dönemi, Mâverâünnehir’i hâkimiyeti altına alan Timur’un Semerkant’ı kendisine başşehir yapması ve çeşitli bölgelerden âlim ve sanatkarları burada toplaması ile başladı. Semerkant'ta günümüze ulaşan tarihi yapıların çoğu Timur ve torunlarının yaptırdığı eserlerdir. Timur, tepedeki eski şehiri terkedip yeni Semerkant şehrini tepenin güneyindeki ovalık arazide kurdu. Timur başkentini dünyanın en mükemmel şehri yapmak istiyordu. Bunun için ticareti teşvik etti ve fethettiği şehirlerden en iyi ve zanaatkarları, dokuyucuları, ipekçileri, ok yontanları, zırh yapımcılarını, camcıları, porselencileri, kuyumcuları, tüfekçileri, topçu mühendislerini ve inşaat ustalarını Semerkant'ta bir araya topladı.
Ticaretin gelişmesiyle şehir farklı ülkelerden gelen deri, ipek, keten, değerli taşlar ve baharatlarla doldu. Ancak bu malların depo edilip uygun bir şekilde satılacağı bir yer yoktu. Bunun üzerine Timur, şehrin bir ucundan diğer ucuna uzanan bir cadde yapılmasını emretti. Caddenin iki tarafına karşılıklı dükkanlar yapılarak çarşının üzeri örtüldü ve tacirler buraya yerleştirilerek bütün ticaret eşyası bu dükkanlarda depolanıp satılmaya başlandı. Semerkant'ın tarihi Registan meydanı şehrin merkezinde çarşı alanı olarak bu dönemde belirmeye başladı ve 19. yüzyıla kadar Semerkant'ın ticari ve eğitim faliyetlerinin yoğunlaştığı bir alan oldu .
Şehrin batısındaki günümüze ulaşamayan kale Timur tarafından yaptırılmıştı. Timur'un hazinesi bu kalenin içinde yaptırılan dört katlı Gök Sarayda saklanmaktaydı. Timur, divan kurmak için kendisine büyük bir divanhane, sağ ve sol tarafına divan beylerinin oturup divan yapmaları için biraz küçük iki tak yaptırmıştır. Bir de müracaat eden iş sahiplerinin oturması için bu divanhanenin her tarafına küçük daireler inşa ettirmiştir. Ak Saray adı verilen devasa ölçülerdeki bu yapıyı gören seyyah ve yazarlar eski Sâsânî başkenti Medâin'de yer alan, yüksek ve ihtişamlı kemerlere sahip Sâsânî sarayının Eyvân-ı Kisrâ denen eyvan ve cephesinden daha büyük olduğunu söylerler. Ak Saray’dan günümüze sadece iki devasa kulesiyle kemer başlangıçları gelebilmiştir.
1405'de Semerkant’a gelen İspanyol elçisi Clavijo seyahatnamesinde şehirdeki sarayları, bahçeleri, abidevi yapıları geniş bir şekilde anlatmıştır. Semerkant, Timur'un 1405 yılında gerçekleşen ölümünden sonraki yıllarda da özellikle torunu Uluğ Bey'in döneminde de aynı canlılığını korudu. Günümüzde Ay’daki bir kratere adı verilen Uluğ Bey, aralarında ünlü İranlı matematikçi Gıyaseddin Cemşid'in de yer aldığı o zamanın ünlü bilim adamlarından yetmişe yakın alimi Semerkant'a getirtti. Uluğ Bey'in Semerkant'ta yaptırdığı 1420'de tamamlanan abidevi ölçülerdeki Uluğ Bey Medresesi ve Ali Kuşçu'nun müdürlüğünü yaptığı Uluğ Bey Rasathanesi ile birlikte Semerkant şehri, Asya'nın bilim ve kültür merkezi haline geldi. 1497, 1501 ve 1511 yıllarında belirli sürelerle Semerkant'a hakim olan şehrin Timur'un soyundan gelen son hakimi Bâbür, Babürnâme adlı hatıratında Semerkant’ın o zamanki ihtişamını ve yapılarını tasvir etmiştir.
Timur İmparatorluğu'nun 4. sultanı ve Türk matematikçi ve astronomi bilgini.
Şeybani (Özbek) Hanlığı
Özbekler 16. yüzyılın başında 1500 yılında Şeybanî Han’ın öncülüğünde birleşerek güçlü bir devlet kurdular. 1501'de Maveraünnehiri ele geçirerek Timurlu hakimiyetine son verip Semerkant'ı ele geçirdiler.
Özbekler, 1561 yılında hanlığın başkentini Semerkant'tan Buhara’ya taşıdıktan sonra hanlık Buhara Hanlığı olarak anılmaya başlamıştır. Semerkant Registan'ı bu günkü görünümüne, Uluğ Bey Medresesinin tamamlayıcıları olarak Buhara Hanlığı döneminde 17. yüzyılda yapılan Şir-Dor Medresesi ve Tilla-Kari Medresesi'nin yapımıyla ulaştı. 18. yüzyılda Registan meydanında Timur devrinde yapılmış olan çarşının yerine başka bir çarşı yapıldı. Chor Su olarak bilinen bu kapalı çarşı günümüzde Şir-Dor Medresesinin yanında yer almaktadır.
Buhara Hanlığı (1600 yılı)
Cengiz Han soyundan olmayan Mangıtlar 1785'de Buhara Hanlığının yönetiminin ele geçirdiler ancak dönemin Orta Asya'nın töresine göre Cengiz Han soyundan gelmedikleri için Emir unvanını kullandılar ve hanlıkta Buhara Emirliği olarak anılmaya başladı.
Semerkant da bu dönemde Buhara Emiri'nin buyruğuna girmiş oldu. Ülkeyi Buhara’dan yöneten emirler daha çok başşehirlerinin imarı ve gelişmesine önem verdiler. Semerkant bu dönemde bu yüzden ihmal edildi ve Buhara’nın gölgesinde kaldı. 19. yüzyılda, Semerkant'ı gören seyyahlar şehrin eski görkeminden çok uzak olduğunu belirtirler. Şehrin surları ve yapıları harap durumdaydı.
Buhara Emirliği
Semerkand Savunması (1860)
Rus Çarlığı, 1860'ların başından itibaren Türkistan'daki hanlıkların üzerine askerî harekâtlar düzenlemeye başladı. Daha önce 1839’da İngilizlerin Kabil’i işgal etmesi nedeni ile bölgede Rusya ile İngiltere arasında bir güç mücadelesi başlamıştı.
İngilizler, Timur’un soyundan gelenlerin hüküm sürdüğü Hindistanda’ki Babür İmparatorluğuna 1857’de son verdikten sonra Hindistan ve Afganistan hakimiyetini tamamen elde ederek, Rusya ile nüfus alanları konusunda anlaştı. Hindistan ve Afganistan’ı kendine alan İngiltere, Orta Asya hakimiyetini Rusya’ya terk ketti.
Konstantin Petrovich von Kaufmann
Mâverâünnehir topraklarında ilerleyen General Konstantin Petrovich von Kaufmann kumandasındaki Ruslar 14 Mayıs 1868’de Semerkant’ı zaptetti. Ancak kısa süre sonra 500 kişilik küçük Rus garnizonu kuşatıldı. Buhara Emirinin büyük oğlu Abdul Malik Tura'nın yanı sıra Şehr-i Sebz'den Baba Beg ve Kitab'dan Jura Beg tarafından yürütülen saldırı ağır kayıplarla püskürtüldü.
Alexander Abramov, Rusların Zerfşan Nehri boyunca kurdukları Semerkant yönetim merkezi olduğu Türkistan genel valiliğinin ilk valisi oldu. Şehrin kalesi Rusların yönetim merkezi oldu. Gök Saray, askeri hastaneye dönüştürüldü. Kalenin içine kilise ve okul yapıldı. Semerkant, 1871'den itibaren Ruslar tarafından yeniden planlandı. Rus bölümü bu noktadan sonra, Timur’un inşa ettiği şehrin batısında planlı yeni bir şehir olarak yükseldi. Surlar önemini kaybetti ve yeni geniş caddeler açıldı. Şehre yeni parklar, Avrupa tarzı binalar inşa edildi ve meydanlar yapıldı. Böylece modern Semerkant'ın temelleri atıldı. 1870 yılında bir hastane, birkaç lise, bir okul, bir kütüphane, 1874'te bir tarih müzesi 1885'te kadınlar ve çocuklar için özel bir hastane açıldı.
1886'da şehir, yeni kurulan Semerkant Oblastı'nın merkezi oldu ve Hazar denizi ötesi demiryolunun 1888'de şehre ulaşmasıyla ekonomik olarak daha da canlandı. Şehre Ruslar, Almanlar ve Polonyalılar da yerleşmeye başladı. Şehrin nüfusu 19. yüzyılın ortasında 20 bin civarındayken 20. yüzyılın başında 55 bine yükseldi. 1904 yılında Semerkant'ta ilk Sosyal Demokrat gazetesi Semerkant yayın hayatına başladı. Şehre 1912 yılında büyük bir Ortodoks kilisesi yapıldı.
Oblast: Eyalet ve bölge anlamına gelmektedir.
Türkistan ÖSSC
1917 Rusya’da patlak veren Bolşevik İhtilâli’nden sonra 20 Nisan 1918 ile 1 Mayıs 1918 tarihleri arası düzenlenen 5. Bütün Sovyet Kongresi'nde Rus İmparatorluğu'na bağlı Türkistan Kray topraklarında 30 Nisan 1918 tarihinde Türkistan Sosyalist Federatif Cumhuriyeti kurulunca Semerkant bunun sınırları içerisinde kaldı.Türkistan Komünist Partisi ülke içinde önde gelen partiydi.
1921 tarihinde Türkistan Sosyalist Federatif Cumhuriyeti Türkistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, adıyla Sovyetler Birliği'nin bir parçası haline geldi.
Ancak Pantürkizm veya Türkçülük ve Müslüman reform hareketi (usul-ü cedid) taraftarı Mir Seyyit Sultan Galiyev'in (Mirsäyet Xäydär ulı Soltanğäliev), Büyük Turan'ı kurma düşüncesi Rusların işine yaramamış, Ruslar Divide et impera yani Böl ve hükmet taktiğini kullanıp Türkistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyetini bölmüşlerdir.
Türkistan ÖSSC topraklarında Türkmenistan SSC, Özbekistan SSC ve onlara bağlı Tacikistan ÖSSC, Kara-Kırgız ÖB ve Karakalpakistan ÖB kurulmuştur.
Semerkant, 1924 yılından Taşkentin başkent olduğu 1930 yılına kadar Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin başkenti olmuştur.
Özbekistan, 20 Haziran 1990'da egemenliğini, 1 Eylül 1991'de bağımsızlığını ilan etmiştir. 29 Aralık 1991 tarihinde düzenlenen referandumla bağımsızlık ilanı onaylanmıştır.
Özbekistan bağımsızlığını kazandıktan sonra gelişmiş ülkelerle özellikle ekonomik anlamda ilişkiler kurmuştur. Özbekistan zengin yeraltı kaynaklarını dış ülkelere satma imkânı bulmuştur.
Özbekistan çok eskiye dayanan köklü devlet geleneği sayesinde bağımsızlığını kazandıktan kısa süre sonra Orta Asya'nın güçlü devleti hâline gelmiştir ve günümüzde de Orta Asya liderliği konusunda Kazakistan ile rekabet hâlindedir. Bağımsızlığından 2 Eylül 2016 tarihindeki ölümüne kadar devlet başkanlığını İslam Kerimov yürütmüştür. Bugün Özbekistan cumhurbaşkanlığı görevini, 4 Aralık 2016 tarihinde cumhurbaşkanı olarak seçilen Şevket Mirziyoyev yürütmektedir.
Semerkand şehrinin tarihi böyledir.Birazcık bölgenin tarihinede değinmiş olduk.Semerkand bir zamanların ilim şehriydi.Günümüzde ise Özbekistan'ın şehirlerinden biri.
Yorumlar
Yorum Gönder